İstanbul Mutfağının yazılı kaynakları

<p>Son yıllarda geleneksel Türk mutfağının yazılı kaynaklarını araştırma yönünde ça­balar artmıştır. Bu sayede, 1748’de kale­me alınmış XVIII. Yüzyıla Ait Yazma bir Yemek Risalesi, 1828’de yazılan Et-Terki- bât fi Tabhi&#8217;I-Hulviyyât adlı bir başka ri­salede yer alan tatlı pişirme tarifleri bize&#8230;</p>

Son yıllarda geleneksel Türk mutfağının yazılı kaynaklarını araştırma yönünde ça­balar artmıştır. Bu sayede, 1748’de kale­me alınmış XVIII. Yüzyıla Ait Yazma bir Yemek Risalesi, 1828’de yazılan Et-Terki- bât fi Tabhi’I-Hulviyyât adlı bir başka ri­salede yer alan tatlı pişirme tarifleri bize, Türk mutfağı gibi İstanbul’un geleneksel yemekleri konusunda da fikir vermektedir. Fevzi Halıcı’nın yeni harflere kazandırdığı Ali Eşref Dede’nin Yemek Risalesi’nin de 1860 öncesinde yazıldığı sanılıyor. Aslın­da, Türâbî Efendi’nin 1864’te İngilizce ve Türkçe olarak basılan Turkish CookeryBook ya da Mecmııa-i Et’ime-i Osmaniye de dahil, bu eski kaynakların birbirlerinin benzeri olduğu da açıkça görülmektedir.

Turgut Kut’un eski harfli “yazma” ve “basma” eserlerden oluşan Açıklamalı Ye­mek Kitapları Bibliyografisi bu konuda çok yarar sağlamaktadır. Türkiye’de ilk ba­sılan yemek kitabı, İstanbul 1844 tarihli taşbaskı Mehmed Kâmil’in Melceil ’t Tab- bâhîn’idir. Ancak, bu kitabın yukarıda de­ğinilen elyazması “Yemek Risalesi”nden büyük ölçüde “esinlenmiş” olduğu, aynı şekilde söz konusu risalenin de kendin­den önce yazılmış Ağdiye Risalesi’nin bir kopyası olduğu anlaşılmaktadır.

Dahası bu tarihi kaynaklarda verilen ye­mek tariflerinde malzeme ölçüleri bazen çok muğlak (“miktarı kâfi” gibi) bazen çok abartılıdır. 150 ya da 200 yumurta sarısını iki-üç okka levrek ya da kefalden hazırla­nan balık çorbasına katmak, günümüzde ne para ne de sağlık açısından mümkün­dür. Bu tariflerin çağdaş yaşam koşullarına uydurulmaları için daha düşük ölçülerde denenmeleri gerekmektedir.

İstanbul’da 1880’de yayımlanan ve ya­zan belli olmayan Yeni Yemek Kitabı’nın yanısıra, Ayşe Fahriye Hanım’ın 1882’de basılan Ev Kadım, Mahmud Nedim’in 1900’de yayımlanan Aşçı Başı, Hadiye Fahriye Hanım’ın 1924 tarihli Yeni Ev Ka­dınının Yemek Kitabı ve 1926’da basılan Tatlıcıbaşı adlı eserleri birçok kez yeni baskı yapmışlardır.

Bu dönemde basılan yemek kitapları­nın içindekiler incelendiğinde, Batı mut­faklarından alınan bazı yemek tariflerinin de bulunduğu gözden kaçmamaktadır: Kot­let pane, Macar çorbası, rozbif (rosebeef), ragu (ragout), kaz patesi (pâte d’oie), piru­hi, İtalyan usulü makarna, Fransa tertibi bezelye, omlet, puding, presbika, bisküvi, ananastan kalıp dondurması, savarin gibi.

 

Turgut Kut’un açıklamalı bibliyograf­yasında ayrıca 1871-1926 arasında basılmış Ermeni harfli Türkçe yemek kitapları da yer almaktadır. Ayşe Fahriye’nin kitabın­da 700’e yakın yemek ve tatlının tarifi bu­lunmaktadır. Rabia Edhem’in doğrudan Fransızca olarak 1921’de kaleme aldığı La Bonne Cuisine Turque adlı yemek kitap­çığında, İstanbul yemeklerinin başlıcaları yer alırken, toplam 43 yemek, 3 börek ve 12 tatlı ve hoşaf çeşidinin yapılışı da anla­tılmaktadır.

Son dönemde Ekrem Muhittin Yegen’in çeşitli yemek kitapları gibi, Nevin Halıcı’nın Türk Mutfağı adlı yapıtı önem­lidir. Özellikle Halıcı, 1920’li yıllarda bası­lan Hadiye Fahriye’nin Yemek Kitabı ve Tatlıcıbaşı adlı eserlerinde verdiği tarif­lerin uygulamasına büyük ölçüde sadık kalırken, geleneksel İstanbul mutfağının yanısıra, sadece Anadolu’ya özgü bazı ye­mek tariflerini de sunmaktadır. Kız tek­nik öğretim müfredatını göz önünde bu­lunduran bu çalışma, çorbadan, yumurta­dan sebzeye, etliye, sütlüye, hamur işin­den turşuya, reçele ve şerbete, yaklaşık 800 tarifi içermektedir. Bu tarifler yanın­da, ünlü edebiyatçıların kitaplarında yer alan tarifler de yabana atılmamalıdır. Örne­ğin Halıcı’nın kitabında verilen 1 ölçü pi­rinç lapası, 2 çorba kaşığı un ve 1 ölçü et­li bamyadan oluşan tarifin kuruluğu yanın­da, Refik Halid’in “aside” adlı bamya ye­meği tarifi şöyledir: “Bamya pek sevimli­dir, bana çevik, zeki, haşarı bir mahluk tesiri yapar; bu itibarla, âdeta, zerzevatla­rın keçisidir. Aceba şimdilerden ‘aside’yi bilen, yiyen var mı? Onu eski zamanlarda zenci dadılar yapardı, halis muhlis Sene­gal yemeğiydi. Pirinç kaynatılır, ‘keşkek’ gibi dövülür, hamur yapılır, gayet çok bi­berle pişmiş doğrama bamyanın etrafına fırdolayı çevrilirdi. Kaşıkla içine dalar, bir miktar da pastasından da kopararak göz­lerinizden yaş gele gele yerdiniz. Evvela bir ağız işkencesine benzer, gitgide bu iş­kenceden öyle acaip, dayanılmaz ve do­yulmaz bir zevk alırdınız ki, keyfinizden ağzınız kulaklarınıza varırdı ‘bittim’ der yi­ne kaşığı sahana koştururdunuz.”

 

ARTUN ÜNSAL

Kaynak: İstanbul Ansiklopedisi

Mapwidget
Biletixheader
Alış Satış
USD 32.4742 32.5327
EURO 34.7084 34.771